
Baharı yaşayamama kaygım çok baskın son zamanlarda. En sevdiğim mevsimi yaşayamadan, tadını çıkaramadan uçup gidecek ve ben o güzelliği beklerken nasıl bittiğini farkedemeyeceğim diye korkuyorum. Belki evrensel korkulardan farklı benim ki belki anlayan çok az olacak ama ne farkeder ki gerçekler bunlar. Hayatın, anın tadını çıkaramayanlar buna önem vermeyenler anlamayacak beni ama biliyorum ki baharı yüreğinde hissedenler çok iyi anlayacak duygularımı.
Ben, papatya tarlalarında dansetmek, gelincikleri izlemek, bir tomurcuğun açılışını hissetmek istiyorum. Hayatımda ayrı bir yeri oldu ilkbaharın, baharların. Sevincin, umudun mevsimiydi o. Doğayla birlikte yüreğimde tomurcuk açardı çünkü. Baharda aşık oldum hep, kalbimin sahibini bulana dek. Ona şiirler yazmak, resimler yapmak isterken diyarıma uğramadan kaçmaya çalışıyor. Oysa söyleyeceklerim var, havada asılı kalan cümlelerim var.
Yağmuru severim elbet, bereket getirir doğaya da yüreğime de. Işıkların yansıdığı akşamlarda yağmurda gezmeyi severim. Ankara sokakları yıkanınca güzelleşiyor ancak, arınıyor, berraklaşıyor. Islanmaktan zevk alarak arşınlıyorum parlak sokakları... Ama ben doğaya dokunmak istiyorum. Dalları çiçekle bezenmiş ağaçları koklamak istiyorum. Uzaktan bakmak beni kesmiyor. Yüreğimin özlemini gidermiyor. BAHARI YAŞAMAK İSTİYORUM...

Duygulandım birden bahara ait duygularımla giriş yapmak istedim. Tabi bahar deyince bir de şiir geldi aklıma. Daha ziyade hayata, gelişmeye değinen bir şiir.
ELBET ACI DUYAR
Elbet acı duyar tomurcuklar açarken
Neden gecikirdi yoksa bahar gelmekte?
Neden bizim ateşli özlemimiz dönüp gitsin acılarla?
Yaprakların içindeydi tomurcuklar bütün kış.
Nedir yeni olan, doğan ve fışkıran?
Elbet acı duyar tomurcuklar açarken,
Acı duyar büyürken her şey zorlanır.
Güçtür elbet damlaların düşüşü,
Korkudan titreyerek asıldıkları yerden,
Ne kadar sarılsalar da dallara büyüyerek, kayarak-
Kurtuluş yoktur, düşerler ağırlıklarıyla toprağa.
Güçtür bilinmezlik, güvensizlik ve korku,
Güçtür uçurumlarda çağırmak birini,
Tutunabilmek titreyerek,
güçtür kalabilmek
Düşebilmek. ....
Hiçbir şeyin yararı yoktur doğuşa
Sevinçle fışkırır tomurcuklar dallarda
Tüm korkular yok olur
Işıldar damlalar
Unuturlar doğuşun korkusunu
Unuturlar yolculuğun korkusunu
O büyük güvenceyi duyarlar anında
Dünyayı yaratan.
Karin Boye
Aslında sadece ilk mısrasını yazacaktım ama hızımı alamadım ve belki sonra neler olmuş diye merak edenler için devamını da yazdım. Ve sanırım çok konuştum:)) Uzun süredir vakit bulamadığım için kısa kısa yazıyordum yazılarımı ve tarifi yayınlıyordum hemen. Ama vücudumda cümleler birikmiş, paylaşmadan geçemezdim. O cümleler de taşardı.
Gelelim tarifimize ...Bu tarif için net bir kaynak gösteremeyeceğim çünkü birkaç tarifi birleştirip kendi damak tadıma göre uyarladım. Bir de hamurun gidişatına göre.

MALZEMELER:
- 3 yumurta,
- 2,5 su bardağı un,
- 120 gram toz şeker,
- 1 kabartma tozu,
- 120 gram ufalanmış fındık,
- 1 tatlı kaşığı vanilya şurubu,
- 60 gram tereyağı.
YAPILIŞI:
- Fırını önceden 180 dereceye getirin.
- Un, kabartma tozu, toz şeker ve fındıkları bir kapta karıştırın.
- Diğer tarafta yumurtaları çırpın ve vanilya şurubunu ekleyin.
- Bu karışımı una ekleyin. Tereyağı da ekleyip karıştırın.
- Hamur kendini toparlayana kadar yoğurun.
- Hamuru ekmek şekline getirip fırında 30 dakika pişirin.
- Soğuttuktan sonra ince ince dilimleyin.
- Fırını 170 dereceye düşürüp tekrar fırında 15 dakika daha pişirin.