Pazartesi, Nisan 30, 2007

LALELER

Hüzünlü bir günün ardından pencereden odanın içine girmeye çalışan ama diğer apartmanların buna izin vermemesinden dolayı ancak bir iki ışığını gönderebildiği bir anda havayı içime çekebilmek için penceremi açtım. Ve o da ne! Laleler açmıştı. Bakımsız bir bahçede, yabani otların arasında boynunu uzatmıştı gün ışığını bulmak istercesine. Hayatın ta kendisiydi adeta her şeye rağmen umudun varlığını ve hayatın güzelliğini anlatan. Bana fısıldadığı cümleyi hala hatırlıyorum: " herşeye rağmen hayat çok güzel ve şartlar ne olursa olsun umut hep vardır." Etrafına baktığımda çok kötü bir çevrede ve pis bir havası olan karanlık bir şehirde apartmanların içine sıkışmıştı ve benden başka kimse onun farkında değildi. Yine de umudu vardı. Açıp rengini gözlerimizin önüne sermişti. Ve çok bunaldığım bir anda içime sevinç vermişti. Belki de onun varolma sebebi buydu, insanlara umut vermek, sevinç vermek...
Herkesin dünyaya bir geliş amacı olmalı... Hayatımın bazı dönemlerinde hayatın anlamını arayıp durdum. Evet buldum dediğim anlarda bile tereddüt yaşadım sonradan. Hayat, güzellikler yaratmak için vardı belki, belki anlamı ağlayan bir çocuğun başını okşamaktı, ya da sevmeyi öğrenmekti, belki iz bırakmaktı, evet başardım demekti anlamı belki de, ya da bir yerlerde acı çekenlerin acısını dindirmekti, üretmekti belki, belki hayat sınavını başarı ile geçmekti sadece... Hayatın anlamı dostlarla ilgili derken onlardan ayrılmakla bitmediğini gördüm hayatın. Hayat bir çiçeğin renginde ve kokusunda gizli olabilir miydi?
Defalarca sordum kendime. Ruhuma yolculuk ederken, kendimi tanıma yolculuğu sırasında hayatın anlamını sordum. Çok istediğimi zannettiğim birşey gerçekleştiğinde bunu istemiyormuşum dediğim zamanlarda... N istediğini bilen biri için ne zordu bu yanılsama. Ne derin izler bırakmıştır ruhumda. Ama insan herşeyi gesap edemez ki riske girmeli bazen. Denemeden bulunmuyor, ulaşılmıyor istediğimiz hayata ulaşmak.

Lale deyip geçmeyin. Sabahın ışıklarıyla odama girerken hayatı sorgulamama vesile oldu. Neler gelip geçti beynimde, ruhumda. Kah iyi kah hüzünlü ama hayatın ta kendisi. Gerçek sevinçler ve gerçek hüzünlerdi. Yüreğimin burkulması bile öyle derindi ki irkildim. Ve o an içimden geçenleri kim bilebilirdi ki. İnsan kendisiyle başbaşa değil midir hep. Sadece siz duyarsınız ruhun sesini sadece siz yorumlayabilirsiniz. Kelimelere dökseniz bile kelimeler karşılayamaz anlamını, yetersiz kalır. Ve o kadar basitleşir ki dudaklarınızdan dökülürken. Oysa siz ne kadar derinden hissetmişsinizdir. Ne kadar sarsmıştır benliğinizi kimse bilmez...

SÜRPRİZ MİLFÖYLER


Eşim birkaç günlüğüne ziyarete gelmişti. Ben de evde olmanın verdiği heyecanla güzel bir kahvaltı hazırlamak istedim. Ama kendi evimde olmadığım için fazla birşey yapamadım. Sadece bu milföyleri hazırladım. Çok kolay ve güzel oldu. Değişik şekiller vererek de kahvaltıyı renklendireyim dedim. Eşim gidince de içimi bir sızı kapladı. Son zamanlarda işle ilgili sorunlarımda beni çok rahatlatıyordu. Bir de paylaşmanın verdiği rahatlık vardı. Şimdi yine yalnız hissttim kendimi, herkes kendi hayatının koşturmacası içinde olduğundan arkadaşlarımla da görüşemiyorum. Ben de herşeyi ya burada sizlerle paylaşıyorum ki çok güzel mesajlarla bana destek oluyorsunuz. Ya da eşimi bekleyip hiç durmadan ona anlatıyorum.
MALZEMELER:
  • Bir paket milföy hamuru,
  • Sosis,
  • Kaşar peyniri
  • İstrseniz sucuk, salamda kullanabilirsiniz.

YAPILIŞI:

  1. Mifföyleri dörde bölüp istediğiniz şekli verin.
  2. Üzerine sucuk, sosis, kaşar rendesi koyup yumurta sarısı sürün.
  3. Fırında kızarana kadar pişirin.

Cumartesi, Nisan 28, 2007

KUSKUS SALATASI


İşle ilgili olumsuz gelişmeler beni farklı alanlarda çözüm üretmeye itti. Ve kafamda oluşan çeşitli planlarım var. Ha deyince olmayacak zaman gerektiren projeler ama yine de beni çok heyecanlandırdı. Sevdiğim işi yapmak istiyorum ve özgür olmak istiyorum. Kaderim başkalarına bağlı olmamamalı en azından. Çok çalışmalıyım ama hem kendim ve sevdiklerim için hem de mutlu edecek bir iş olmalı. Plan aşamasında da olsa eminim ileride gerçekleştireceğim bunu. Gerçekleştiğinde de sizlerle paylaşmak çok güzel olacak.

Daha önce yaptığımı söylediğim salatayı paylaşmaya sıra geldi. Yarım paket kuskusu da bu şekilde değerlendirmiş oldum. Pilavı evde pek yiyen olmamıştı ama salataya bayıldılar. Sanırım salatası daha lezzetli olmuş. Bir de benim gibi yoğurt ve mayonezle yapılan salataları seviyorsanız sofralarınıza renk katabilirsiniz.

MALZEMELER:
  • 1/2 paket kuskus,
  • 1 kavanoz garnitür (isterseniz bezelye, havuç ve patatesi kendiniz de haşlayıp ekleyebilirsiniz),
  • 4-5 adet kornişon turşu,
  • Dereotu,
  • İsteğe bağlı haşlanmış mısır da konulabilir,
  • Yoğurt (2-3 su bardağı kadar),
  • 3 -4 çorba kaşığı mayonez,
  • Karabiber,
  • Tuz.

YAPILIŞI;

  1. Kuskusu suda yumuşayıncaya kadar haşlayın.
  2. Süzüp bir tabağa alın.
  3. Yoğurt, mayonez, garnitür ve ince doğranmış dereotunu ekleyin.
  4. Tuz ve karabiberi de ekleyip iyice karıştırın. Salatanız hazır.

Perşembe, Nisan 26, 2007

SEBZELİ KUSKUS PİLAVI


Veee kolları sıvayıp Selva'nın gönderdiği sepeti açıp ne yapsam diye düşündükten sonra kuskusu denemeye karar verdim. Daha önce hiç yemedim ama niye denemediğimi bilmediğim bir yiyecek kuskus. Belki ismindendir kimbilir. Merakımdan denemeye karar verdim ve çok da ilginç buldum. Kuskusu çiğnemek mümkün değil derlerdi doğruymuş. O nedenle olsa gerek kızım da beğendi. Çiğneyip yorulmuyor ya:))) Paketin yarısını pilav yaptım 3-4 gün sonra da kalanını salata yaptım. Fotoğrafları bilgisayarıma yükleyince onun tarifini de paylaşacağım sizlerle...
MALZEMELER:
  • 2 su bardağı kuskus,
  • 2 adet havuç,
  • 2 adet sivribiber,
  • 3 su bardağı et suyu veya tavuk suyu ya da sadece su,
  • 1 yemek kaşığı salça,
  • Tuz,
  • Karabiber,
  • Sıvıyağ.

YAPILIŞI:

  1. Havuçları rendeleyin, biberleri halka halka doğrayın.
  2. Tencereye yağı koyup kızdırın.
  3. Biberleri, kuskusu ve havuçları ekleyip kavurun.
  4. Salçayı da ekleyin. Domates de koyabilirsiniz.
  5. Suyu, tuzu ve karabiberi de ekleyip kısık ateşte pişirin.
  6. Demlendirip servis yapın.

Cumartesi, Nisan 21, 2007

1 YILIN HİKAYESİ

Öncelikle burada yazdıklarım bana üzülün ya da ne kadar kötü günler geçirdim anlayın diye yazılmış değil. Sadece bir iç dökme ve yol gösterme gayreti benim ki. İnsan içini açınca kuş gibi hafif hissediyor kendini. Bir de hayatı öğrenmek için bazen tecrübeler lazım oluyor ya da birileri bir yerde aynı sıkıntıları yaşıyor yalnız değilim düşüncesine rahberlik etmek maksadım.

Bazen bir ömürde küçücük bir yer kaplayan ve çok kısa olan bir yıl bazen hayatın özeti gibidir.


Son bir yılda yaşadıklarımdan öğrendiklerimi, o son yıla sığdırdıklarımı bir daha yaşayacağımı hiç sanmıyorum.




Kızıma hamileliğimde başladı tüm hikaye... Güzel bir başlangıçtı benim için ama belki de bu kadar çabuk karar vermemeliydim. Eşimin tayininin çıkmasıyla sürüp gitti sorunlu günler. Eşimin yanına gidebilmek için karnım burnunda koşuşturma günlerim geldi. Umarım bu yollarda doğurmam diyerek günlerce mekik dokudum bilumum resmi kuruluşlarda. Akıl vermeler, yapabileceğim daha ne var diyerek geceler boyu düşünmeler ve koşuşturmacalar... Meğer insanlar ne acımasızmış bu sırada öğrendim. Bir de hamileliğin verdiği duygusallık... Ben ağlamayı işte o gün öğrendim. Çaldığım kapılardan aldığım olumsuz cevaplarda, ve kötü muamelede.




Sonuçta kızımın doğumu ve eşimin yanında geçirdiğim bir kaç ay.. Meğer başka hayatlar da varmış, huzurlu ve dingin. Ama herşey gibi onunda sonu geldi. Geri dönüş... Ve asıl zor günler başladı. Sevmediğim hatta nefret ettiğim bir iş yerinde zorluklardan anlamayan bir anlayıştaki insanların altında çalışmak...


Kızım kucağımda bu karanlık şehre geldiğimde çok mutsuzdum. Ben hep kaçmak istemiştim bu karanlık ve mutsuz insanların şehrinden.. Asık suratlı ve vicdanını kaybetmiş insanlarla dolu bu şehirden gitmek içindi mücadelem. İki yıl önce bu fırsat karşıma çıktığında ailemi ve arkadaşlarımı burada bırakmaya hazır değilim demiş bu fırsatı tepmiştim. BUgün anlıyorum ki hata etmişim. Şimdi nerede onlar, tabi ki kendi hayatlarından kafalarını kaldırıp bakamıyorlar bile.


Maalesef imkansızlıklar yüzünden ailemin yanına yerleşmem ve bir odanın içine hapsolmuş bir hayat. Hatta o odanın bile bana ait olmadığı, evdekilerin seni hiç benimsemeyeceği, onlara uymak için çabalayıp kendi hayatından vazgeçmene rağmen senin fazlalık kabul edildiğin bir ev... Gitmen için zorluklar çıkarılan, kötü niyetten değil sırf cehaletten ve geleneklerden dolayı.. Her gün mekik dokuduğun iki mekan arasına sıkışıp kalmaktan ve ikisinde de mutsuzlukların en büyüğünü yaşamaktan duyulan hüzün. Ve mücadele, hep mücadele...


Pes etmeler arasında duyulan tedirginlikler. Güçlenmekten duyulan sevinçler...


İnsanaların bu kadar bencil olduklarını ve başkalarının hüzünlerine karşı duyarsızlıklarını görmeden duyulan şaşkınlık. Ben bilmiyordum ki bunlarıç. Başkalarının hüzünlerini hüzün edinmiş, onların her sıkıntısında koşan ben şaşkındım. Düştükçe üstüne gelenler....


Ve hayatımı değiştirecek bir fırsatla hayata asıldığım anda iftira ve yalanla önümün kesilmesi. Hem de hiç çatışmadığım hiç kötülüğüm dokunmadığı insanların, yönetici diye başımıza dikilen insanlardan gördüğüm kötülük... Ama ben kimseye kötülük yapmadım ki. Sırf daha iyi bir yere geleceğimden, sırf sorunlarımı çözeceğimden, sırf onlara yalvarmadığımdan sadece hakettiğim için bunu elde ettiğimden, sırf yalakalık ve yalancılığı bilmediğimden.... Ve ağlama krizleri.. Hiç bıkmadan hiç yorulmadan saatlerce ağlamalar, hıçkırmalar.. Değmiyeceğini bile bile.. Sırf haksızlığa duyduğum kızgınlıktan, iftiralar yüzünden kendimi aklamaya zorlanmamdan.. Ben kendimi biliyorum ispata gerek yok ki oysa.




Ama toparlanmam gerekti. Değmeyecek insanlar için ağlamaya gerek yoktu ve her şerde bir hayır vardı. Öncelikle bana ihtiyacı olan kızım için toparlanmalıydım ve daha iyiyim. Şu an bile gözlerim sulandı ama geçecek. Hayata daha güçlü sarılacağım. Kızmı da beni de zor günler bekliyor ama aşacağız ve daha güçleneceğiz. Acılar hep güçlendirir. Ve inanıyorum ki vicdansız insanlar birgün yenilecek güzel kalpli insanlara karşı. Buna inanarak hayata sarılıyor insan.
BİR YILIN BANA ÖĞRETTİKLERİ;
  • "Babana bile güvenmeyeceksin." diyenlere güvenmemeyi,
  • İnsanların düşünebileceğimizden daha acımasız olduğunu,
  • Evlendikten sonra ailenin yanına kısa süreli de olsa dönmemek gerektiğini,
  • Hayatımızı başkalarına göre düzenlememeli, gitmemiz gerektiğinde arkamıza bakmadan gitmemiz gerektiğini,
  • Aslında yalnız olduğumuzu, acıların tek kişilik olduğunu,
  • Ateşin düştüğü yeri yaktığını,
  • Ne kadar duyarlı olursanız olun aynı karşılığı görmeyebileceğimizi,
  • Kimse için üzülmeye değmeyeceğini,
  • Hayal kurabilen ve bunları gerçekleştirmeye çalışanların yadırgandığını ve kıskanıldığını,
  • Size yapamazsın diyenlerin aslında kendilerinin yapma gücünün olmamasından böyle konuştuklarını,
  • Özgüveni olan insanların güvensiz insanları rahatsız ettiğini ve egolarını tatmin etmek için her yolu kullandıklarını,
  • Yalaklık yapamayanların bu dünyada işinin zor olduğunu ve hep hedef gösterildiğini,
  • Hayallerimizi gerçekleştirmenin çok çetin bir yolu olduğunu,
  • İnsanların hayal kurmadığını, hayatını güzelleştirmek için kılını bile kıpırdatmadığını sadece onlar için çizilen hayatı yaşadıklarını,
  • Farklı ve cesur insanların öcü gibi görüldüğünü,
  • Herkesin herşeyi bildiğini zannettiğini ve bilmedikleri konularda bile ahkam kestiklerini,
  • Bilmiyorum diyebilmenin herkesin harcı olmadığını öğrendim,
  • İnsanlara öğüt vermek yerine onları anladığınızı göstermenin daha yararlı ve yapıcı olduğunu,
  • İnsanların sıkıntılarının olmasının onların zayıf oldukları anlamına gelmediğini,
  • Omuza dokunan bir elin boşveeer demekten daha fazla iyileştirici etkiye sahip olduğunu,
  • Dostluğun her zaman, her koşulda varlığını hissettirmesi gerektiğini öğrendim.

Daha çoooook şey var öğrendiğim ama uzatmayayım dedim.



Sıkıntılardan bahsettim ama hiç mi iyi şey yok hayatımda. Yaşananlar bunların da daha fazla kıymetini anlamamı sağladı ki ben elimdekilerin kıymetini bilen ve şükreden bir insanımdır. Hayatımdaki güzellikler:
  • Gönlümdeki gibi bir eşim var,
  • Harika bir kızım var,
  • Maddi bağımsızlığım var,
  • Kendime güvenim var,
  • Vicdanım hala işliyor,
  • Hayallerim var,
  • Umudum var,
  • Hayattan zevk almayı biliyorum.
  • Ve hayatımı değiştirebilecek azmim var.


Ve biliyorum ki istediğim hayata kavuşacağım bir gün, uzn güzel bir yolda yürür gibi hayatta da yürüyeceğim. Umudumu asla yitirmeyeceğim.....

Salı, Nisan 17, 2007

CANIM BENİM DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

Yeşil gözlerinle dünyama doğdun.. Hayatıma bakış açımı değiştirdin bazen,
bazen karamsarlığımı törpülemek için mücadele verdin.
İkna olmama konusundaki direncimle sabırla başettin.

Sorunlara takıldığım anlarda çözümlerin olduğunu da gösterdin.
Hayatıma her anlamda iyimserlik ve güzellik getirdin.
Kendimi tanıma aşamasında önümü aydınlattın.
Hayatı ve dünyayı keşfimde bana eşlik ettin.
Hayal kurmayı ve gerçekleştirme aşamasında inançlı olmayı öğrettin.
Vazgeçmeyen yapın ve hayallerinin peşinde gitmen konusunda enerjim oldun.
Ne zaman umudum kırılmaya başlasa seni düşünüp azmini düşünüp yoluma devam ettin.
Canım eşim iyi ki doğdun!..

Doğum gününü birlikte kutlayamadık ama biliyorum ki ileride daha çok
güzel doğum günlerinde birlikte olacağız.
O güzel günler için şu ana ayrıyız ve sıkıntı yaşıyoruz.
Hayallerimizi gerçekleştirmek ve bize çizilen hayatı değil
kendi istediğimiz hayatı yaşamak için mücadele ediyoruz.
İyi ki seni tanımışım, iyi ki doğdun canım benim!...

Cumartesi, Nisan 14, 2007

TIK TIK SELVA GELDİ

Mutlu olmak için küçük şeyler yeterli mi? Kesinlikle... Öncelikle Sevgili Nezaket'in gönderdiği kitap şimdi ise canım arkadaşım Gül'ün çekilişinden kazandığım Selva sepeti. Maddi değerle takılmayanlar için ne kadar önemli ve anlamlı mutluluklar. Benim için işlerin yoluna gireceğine dair bir umut ve şansı barındırıyor bu küçük olaylar. Küçük küçük mutluluklar hayatıma girdikçe herşeyin yoluna gireceğine dair umudum artıyor ve beni karamsarlıktan kurtarıyor. İyi ki blog açmaya karar verdim ve birbirinden güzel insanlarla tanıştım. İyi ki hayatıma girdiniz. Renk getirdiniz yüreğime.

Gelelim sepetimize. Selva'ya da teşekkür etmek istiyorum bu güzel ürünler için. Çok da güzel süslemişler. Resmini çekmeme müsade etmedi kızım. Bir an önce açmak istedi . O yüzden de fotoğraf kareme kızım da girdi.



Açtıktan sonra birbirinden güzel ürünleri görünce hemen hangisini pişirsem diye düşünmeye başladım. Ama henüz karar vermedim. Daha elime dün geçti sepetim ve ben güzel bir tarif yapmak istediğim için bugün düşünmeye karar verdim. Yapar yapmaz da sizlerle paylaşacağım.

Çarşamba, Nisan 11, 2007

DÜĞMELİ KEREVİZ

Kızım çok sevdiği için ben yine kerevize sarıldım. Ama görüntüyü ve tadı değiştireyim ki sıkılmasın canımın içi. Çok da hastaydım kerevizi pişirirken. Ahhh Ahhh... Evde de kimse yoktu ki sıcak bir yemek yapıversin. Eşim bazen arabeskleştiğimi söyler. Doğru mu söylüyor ne:))) Büyük bir mücadele sonucu kendimi mutfağa attım ve dolapta kerevizden başka birşey de yoktu. Kolları sıvadım. Önce kerevizleri pişirdim sonra kızıma çorba yaptım. Tüm güçsüzlüğüme rağmen başardım. Kızım bir eline çatalı alıp onunla yemeye çalışırken bir yandan da eline alıp meyve yer gibi yedi. Yedi ya nasıl yerse yesin deyip mutlu oldum. Ben olmadığım zamanlarda nerdeyse hiç sebze yemiyor çünkü. Sebze sevmeyenler sebzenin yedirilmesi gerektiğini düşünmüyorlar maalesef. Yorgunluğuma değdi ama tek olumsuz yanı gece ateşim yükseldiği için sabaha kadar rüyamda kereviz gördüm. Her gözümü kapatışımda kereviz görmek beni çok germiş olacak ki son zamanlarda kereviz almıyorum. Biraz ara verdim.



MALZEMELER:
  • 3 adet kereviz (Aynı boyda olmaları tercih sebebidir.),
  • Ben koymadım ama isterseniz 3 adet patates,
  • 3 adet ince havuç,
  • Zeytinyağı,
  • Tuz,
  • Karabiber,
  • 1 adet kuru soğan.
  • İstediğiniz kadar bezelye (ben de olmadığı için koyamadım).

YAPILIŞI:

  1. Kerevizleri soyup ortalarını havuçları yerleştirecek kadar oyun.
  2. Limonlu suda 10 dakika kadar bekletin.
  3. Havuçları kerevizlerin ortasına yerleştirip bir parmak kalınlığında dilimleyin.
  4. Dilimleri yayvan bir tencereye yerleştirin.
  5. Tavada zeytinyağını ısıtıp yemeklik doğranmış soğanı soteleyin ve kerevizlerin üzerine dökün.
  6. Bezelyeleri de üzerine ekleyip yeterince su koyup kısık ateşte pişirin.

Salı, Nisan 10, 2007

"BAĞ EVİNİN ASIRLIK YEMEK SIRLARI"

Bazen hayatım niçin bu kadar zor gidiyor diye düşünüp duruyorum. Bir neden mi var onu da anlamış değilim aslında. Herşey milimetrik ilerliyor ve her adım başında bir engel çıkıyor karşıma. Sanki olaylar ağır ilerlemek için anlaşmışlar gibi. Her anım mücadele ile geçiyor ve bazen pes etmemek için kendimi tutuyorum. Evet yüzüp yüzüp kuyruğuna geldim derken bir aksilik oluyor. 1-2 hafta benim için çok önemli ve hayatımın akışını değiştirecek nitelikte. Umarım herşey yoluna girer.
Bu kadar zor ve sıkıntılı günlerimin arasında çok güzel olaylar da gerçekleşti. Bunlardan biri de Sevgili Nezaket'in gönderdiği Konya'ya ait bir yemek kültürünün anlatıldığı Saime Yardımcı hanımefendinin yazdığı "Bağ Evinin Asırlık Yemek Sırlar" kitabının bende yarattığı mutluluk. Çok teşekkürler Nezaketçiğim, hayatın özü de küçük görünen ama büyük mutluluklar veren olaylardır bence. Çok güzel tariflerden oluşuyor, baskı kalitesi ve resimleri de mükemmel. Yazanın da gönderenin de ellerine sağlık.

Pazartesi, Nisan 09, 2007

3*3 OYUNU

Son zamanlarda oynanan bu oyuna ben de dahil oldum, çok da beğendim. Beni aynı gün Aybike,Betül ve Meltem bu oyuna davet etti. Arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum böyle güzel bir oyuna dahil ettikleri için. Hemen yazmaya başlıyorum.

1.1. Daha once yasadiginiz 3 sehir?
Kayseri, Nevşehir, Denizli

1.2. Tatil icin gittiginiz, gordugunuz ve onermek istediginiz 3 yer?
Kesinlikle görülmesi gereken ve benim de hayran olduğum Gökova_Akyaka, Ayvalık, Fethiye.

1.3. Yasamak istediginiz (gormediginiz de olur) 3 sehir?
Muğlaaaaa, yine Muğla,Venedik.

2.1. Su anda ki mesleginiz nedir?
Maalesef sağlık çalışanıyım. Her zaman mesleğimizi seçemiyoruz.

2.2. Dunyaya yeniden gelseydiniz, hangi meslegi yapmak isterdiniz?
Psikoloji, edebiyat, güzel sanatlar... Ama en çok da toprakla ilgili bir iş. Sebze ve meyve yetiştireyim ayaklarım toprakta olsun hep. Doğal gıdalar, temiz hava, mis gibi kokan çiçekler ve hayvanlar...

2.3. "Kesinlikle ben yapamazdim" dediginiz meslek nedir?
Mecbur kalınca her meslek yapılıyor da otobüs şoförlüğü ve sağlık alanındaki işler hiç bana göre değil.

3.1. Yasam felsefenizi olusturan sozlerden biri?
" En büyük mutluluk insanların başaramazsın dediklerini başardıktan sonra ki mutluluktur."
"Olumlu düşün olumlu olsun."
Bir de pek alakasız olacak ama "Kişi kendinden bilir işi." Bu sözü çok kullandığım söyleniyor. Ama içinde çok şey barındırdığını düşünüyorum.

3.2. Bir kitapdan alinma, cok sevdiginiz bir cumle veya paragraf veya bolum?
Yıllar önce (8-9) yıl önce Buket Uzuner'in Kumral Ada Mavi Tuna adlı kitabını okumuştum ve çok şey değişmişti içimde ve de hayatımda. Size orada yer alan bir bölümü yazacaktım ama maalesef kitaplarım Ankara'da olmadığı için yazamıyorum. En kısa zamanda ekleyeceğim. Bana ilham olan bir kitaptı.

3.3. Cok sevdiginiz bir siirin bir parcasi?
Ben de Can Yücel severlerden olduğum için O'nun çok sevdiğim bir şiirinin ilk ve son dizelerini yazmak istedim.

GİTMEK
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye,dağlara, uzaklara...


.............................................
Sırf yeme içmenin, barınmanin bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun ...
İstemek de guzel.
Can YÜCEL





Profiterol
İthaf ettiğim arkadaşlarım: Gül, Burçak ve Kamile.





İthaf ettiğim arkadaşlarım: Ebru, Aslı ve Özge.






İthaf ettiğim arkadaşlarım: Bahar, Selen ve Gülenay.



Daha da o kadar çok ithaf etmek istediğim kişiler var ama kısıtlı olunca oyuna dahil olmayanlardan seçtim.