Pazartesi, Aralık 29, 2008

MUZLU PASTA


Yine kar, yine kar, yine kar... Yüreğim pır pır yine, yüzüme çarpan yıldızlardan... Nasıl özlemle kavuşursak sevdiğimize ben de beyaz yıldızlarıma kavuştum, heyecanım ondan. Bir de yeni yılın getirdiği sevinç sarınca ruhumu... Bir de yılbaşında lapa lapa kar yağarsa değmeyin keyfime.
Her yanda bir yılbaşı heyecanı var, renk renk ışıklar, süsler, ağaçlar... Şarkılar, sevinçler... İster istemez yeni yıl yeni bir başlangıçtır düşüncesi de olunca zihnimizde heyecan daha da artıyor.
kar yağar yağmaz kendimi dışarı atıp kartopu oynayan, kardan adam yapan çocukları izledim. sadece çocuklar vardı dışarıda. Yetişkin oldukları için çocuklardan daha şanslı ve daha çok şey bildiklerini söyleyen yetişkinler yoktu sokakta. Karda yürümenin güzelliğini, karın telaşını, kartopu oynamanın zevkini, üşümenin güzelliğini bilmediklerinin farkında değiller demek ki. Hayatın tadını unutup çocuklardan ayrıcalıklı olduklarını düşünseler de bence dünyayı çocuklardan daha iyi bilen yok. Onlar anın tadını çıkarıyor hayatı an be an yaşıyorlar. Kendilerini kasmadan istedikleri gibi yaşıyorlar. Hayatın sırrı da bundan ibaret.


Pastayı Emel Hanım'ın kitabından yaptım. Pandispanya tam istediğim gibi çok güzel kabardı, kremasını da çok beğendim.



MALZEMELER:

Pandispanya için:

  • 12 adet yumurta,
  • 340 gram( 1,5 su bardağı) toz şeker,
  • 1 çay bardağı portakal suyu,
  • 225 gram un (1,5 su bardağı),
  • 100 gram kakao (2/3 su bardağı).

Vanilyalı krema için:

  • 225 gram toz şeker (1 su bardağı),
  • 75 gram nişasta (1/2 su bardağı),
  • 15 gram un (2 yemek kaşığı),
  • 750 ml süt (3 su bardağı),
  • 2 yumurta,
  • Vanilya,
  • 1 su bardağı krema,
  • 8 adet muz.


Üzerine sürmek için 1 su bardağı çırpılmış krema.

YAPILIŞI:


Pandispanya:

  1. Fırını 175 dereceye getirip ısıtın.
  2. 2 adet 23 cm çapında çemberi yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine koyun.
  3. Yumurta sarıları ve beyazlarını ayırın. Mikserle akları şekerin yarısı ile kar gibi olana kadar çırpın.
  4. Şekerin diğer yarısı ile yumurta sarılarını mayonez kıvamına gelene kadar çırpın. Portakal suyunu ekleyip kaşıkla karıştırın.
  5. Geniş bir kaba iki yumurta karışımını koyun. Kakao ve unu üzerine eleyerek ekleyin. Bir tahta kaşıkla çırpmadan hafifçe karıştırın. Çemberlerin içine eşit şekilde dökün. 35-40 derece pişirin. Fırından çıkarıp bir tel üzerinde soğutun. Kalıptan çıkarın.

Vanilyalı krema:

  1. Toz şeker, un ve nişastayı bir tencerede karıştırın. Süte yedirerek ekleyin. Yumurtaları da ekleyip karıştrın. Tencereyi ateşe oturtun. Sürekli karıştırarak muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. Ateşten alıp vanilyayı ekleyin. Soğuduktan sonra da kremayı ekleyip karıştırın. Küçük küçük doğradığınız muzları da ekleyip karıştırın.
  2. Soğumuş olan pandispanyaları ikiye bölün. Dört kat pasta yapabilirsiniz, ben üç parça kullanarak üç katlı yaptım. Her pandispanyanın arasına vanilyalı krema sürün. Pastanın çevresini ve üzerini de çırpılmış krema ile kaplayın ve en az 3 saat buzdolabında bekletin.

Cuma, Aralık 26, 2008

ADA'CIĞIMIN DOĞUM GÜNÜ




Geçen hafta kızımın doğum günüydü. İzinli olduğum için de tadını çıkara çıkara hazırlık yaptım. Önce sade bir şeker hamurlu pasta yaptım. Kreması da pandispanyası da nefis oldu. Süslemesi amatörce olsa da kızımı sevindirdim neyse ki. Bir gün sonra da evde kutladık arkadaşlarla. Çok güzel bir gündü hepimiz için de. Saatin farkına bile varmamışız sohbete dalınca. Bu sefer yiyecekleri abartmadım az ve öz yaptım. Hepsine de bayıldı konuklarım. Tariflerini tek tek vereceğim.



Sofrada neler mi vardı:
  • Börekitaş(En çok buna bayıldılar),
  • Muzlu rula kurabiye,
  • Sacher Turta,
  • Patates Pastası,
  • Mantarlı Tavuk Salatası,
  • Böğürtlenli Toplar,
  • Brokoli ve Karnıbahar Salatası,
  • Ezmeli Kanepeler,
  • Muzlu Doğum Günü Pastası.

Perşembe, Aralık 25, 2008

MERCİMEK KÖFTESİ

Karın yağışıyla içime bir sevinç girdi ki etkisini hala sürdürüyor. Çocuksu bir neşe, cıvıl cıvıl bir yürek benimle geliyor her yere. Dünyaları fethedecek enerjim var. Ve biliyorum ki bu karın verdiği bir enerji, çocukluğuma götüren. Bir bahar bir de bembeyaz kar beni bu kadar etkiler. Umarım sizleri de aynı heyecan etkilemiştir.

Pek de hayır diyemediğimiz bir tarif eklemek istedim. Bir çok kez denediğim ama kıvamını tutturamadığım mercimek köftesini bu kez nefis yaptım. Bu kez acele etmeden yaptım tadını çıkararak. Tarifte tam kıvamında.




MALZEMELER:
  • 5 su bardağı su,
  • 2 su bardağı kırmızı mercimek,
  • 1,5 su bardağı ince bulgur,
  • 1 çay bardağı sıvıyağ,
  • 3 adet orta boy kuru soğan,
  • 1 demet maydanoz,
  • 1 çorba kaşığı biber salçası,
  • ½ çorba kaşığı domates salçası,
  • 3-4 adet taze soğan,
  • Tuz,
  • Pulbiber,
  • Nar ekşisi,
  • ½ limonun suyu.

YAPILIŞI:

  1. Suyu tuz ile kaynatın. Mercimeği yıkayıp kaynayan suya ekleyin ve mercimekleri iyice ezilinceye kadar pişirin.Dibinin tutmaması için sık sık karıştırın.
  2. Daha sonra ocağı kapatıp sıcak mercimeğin içine bulguru ekleyip karıştırın. Tencerenin kapağını kapatıp 15-20 dakika dinlendirin.
  3. Kuru soğanları yemeklik doğrayıp sıvıyağla birkaç dakika kavurduktan sonra salçaları ve tuzu ekleyin. Soğanlar yumuşayıncaya kadar kavurun.
  4. Taze soğanın yeşil yapraklarını ve maydanozu kıyın. Mercimek bulgur karışımını bir tepsiye alıp harmanlayın. Üzerine kavurduğunuz kuru soğanı, limon suyunu, nar ekşisini, tuzu ve pulbiberi ekleyip iyice yoğurun.
  5. En son yeşillikleri ekleyip karıştırın. Hazırladığınız karışımdan parçalar alıp rulo şekil verin. Marul yaprakları ve limonla servis yapın.

Pazartesi, Aralık 15, 2008

UNO İLE BLOGGER SOFRASI



Yakınlarda bir e-mail aldım. Blogger sofrası 23 Kasım'da kuruluyor siz de davetlisiniz yazıyordu. Maalesef katılmayı çok istesem de İstanbul'da olunca katılamadım. Daha sonra ikinci bir e-maille adresimi istiyorlardı hediye paketi göndermek için. Daha sonrasında da Uno'nun birbirinden güzel ekmekleri geldi adresime. Doğrusu bu kadar çeşidi var mıydı diye şaşırdım. Çok da lezzetliydiler. Ben de hemen mutfağa girip bu hoş ekmekleri daha da güzelleştirmek istedim. Ve çok pratik bir sandviçle tost hazırladım. Nefis oldular. Uno'ya da çok teşekkür ederim hem böyle bir sofra kurup bizleri davet ettikleri için hem de hediyeler için. Ayrıntılar burada...



RUS ÇAVDARLI SANDVİÇ
MALZEMELER
  • 2 dilim Uno Rus çavdarlı ekmeği,
  • 4 dilim salam,
  • 2 dilim beyaz peynir,
  • 2 dilim domates,
  • 2 adet kornişon turşusu(ben alman tipini kullanıyorum. Tadı daha güzel.)
  • İsterseniz mayonez ve ketçap da koyabilirsiniz ama ben diyetteyim koymuyorum.

Tarife gerek yok sanırım. Tüm malzemeyi ekmek arasına yerleştirip isterseniz tos makinasında da ısıtıp afiyetle yiyoruz.

Çok tahıllı Uno ile de beyaz peynirli ve domatesli bir tost yapıp afiyetle yedim. Her sabah mutlaka tost yaparım zaten.


Pazartesi, Aralık 01, 2008

UZAKLARA KAÇIŞ


Sessizlikteki huzuru yaşarken ruhumu dinliyorum hala. Daha da bir güçlü daha da bir sakinlikle. Kaçmalar, kaçışlar, uzaklar.... Hep istenilen ama gündelik hayattan sıyrılıp gidilemeyen hayal şehirler. Yüreğinizi orada bırakıp zoraki karanlık bir şehri yaşamanın ağırlığı... Gün geçtikçe ağırlaşan, bir kenara bırakıp kaçmak istediğiniz bir yük gibi. Şöyle bir köşeye bırakıp, kimseler görmeden uzaklaşmak istediğiniz bir yük. Bırakamadığınız insanları bir an unutup, işi gücü de, kaçmak uzaklara. Asıl istediğiniz budur ama nafile. Sizi anlayan şehre gittikçe uzaklaşmak ve anlaşılamamak uğruna iki yabancı gibi yaşadığınız, mecbur olduğunuz yer. Sorumluluklar, iş güç, eş dost... Bahaneler, avuntular... Sırtınızda taşıdığınız, avucunuza sakladığınız binbir bahane. Mutlu olduğun yere uçmak niçin bu kadar zordur. Bazen yeterince cesur değilsinizdir, bazen ekmek davasına beklersiniz buraları. Ya dostlar, sevdikleriniz. En zoru da onları bırakmaktır. Daha mutlu olacağınızı bilseler de anlamazlar ve hiç istemezler gitmenizi. Sizin için mi kendileri için mi..

Gündelik hayatın ağırlığı altında ezilen ve nerdeyse nereye gitti dediğim duygularım ve yazma dürtüm geri döndü. Ondandır bu kadar uzun uzun yazmam. Bu resimler hayal şehrime ait değil ama şu an ruhumu dinlendirdiğim, kendimle başbaşa kaldığım yerden görüntüleri paylaşmak istedim sizlerle. Bilmeyen yoktur Safranbolu'yu. Yıllar önce gelmiştim buraya bir yaz günüydü. Böyle bir mevsimde geleceğim aklıma gelmezdi sanırım. Üşüyorum ama mutluyum. Uzaklaşmalara ihtiyacım vardı çünkü. Hangi şehir olduğu bile önemli değildi. Sadece kendimle başbaşa kalmaktı ihtiyacım.


Tarihi bir handa kalıyorum şu an. Bu odada kimler kalmıştı kimbilir. Kim bilir ne acılar, ne hasretler gördü bu han. Kimbilir kaç gözyaşı düştü yerlere, kaç kahkaha çınladı semasında. Farklı bir dünyada yaşıyorum farklı bir boyuta taşındım sanki. Başka bir gün bu kadar etkiler miydi brni bilemiyorum. Odamda sırtüstü yattığımda tavana bakarken burada neler yaşanmıştır, kimler gelip geçmiştiri düşünmekten kendimi alamıyorum. Her gittiğim şehirde burada yaşayan insanlar ne hissediyordu mutlaka düşünürüm bir de. Acaba memnunlar mıdır hayatlarından ya da büyük şehir hayaliyle mi yaşıyorlardır acaba... Aşağıdaki fotoğraf da odamdan görünen han manzarası.



Yoksa elindeki güzelliklerin kıymetini bilip küçücük şehirlerde kocaman hayatlar kurmuşlar mıdır acaba. Yolunu kesip sormak için inanılmaz bir istek duyarken kendimi frenlemişimdir hep. Deli zannetmesinler diye mi, kimbilir. Zannetsinler, o kadar önemli mi, değil. Yine de binbir engelle örülmüş hayatımız. Düşüncelere engel yok ya o bana yeter.



Aşağıdaki resim de ne derseniz ay ve yıldız. O kadar güzel görünüyordu ki gece ayarında çekerken makineyi kıpırdattığım için ilginç bir görüntü çıktı. Bana da paylaşmak kaldı.